12:24 - UMUR BUGAY’IN KIZI PİA’DAN ÇARPICI YENİ KİTAP: “KİMSESİZ KIZ ÇOCUĞU”
15:36 - Kıvılcım Ural, Yeni Albümüyle Türkçe Rock Listelerine Damga Vurdu
20:00 - 21 Yaşındaki “Model of Models 2024” Kraliçesi Semanur Aslan Hız Kesmeden İlerliyor
12:50 - ENES FURKAN BİLGİÇLİ İMZALI “GLOBAL STAR AWARDS” GÖRKEMLİ TÖRENLE SAHİPLERİNİ BULDU
11:51 - Coşkun Sabah’ın Açıklamaları Tepki Çekti: Talat Er’den Yanıt Gecikmedi
14:58 - Mine Ayman ve Erdem Tunç’tan “Sev Beni” Dinleyicilerle Buluştu!
09:53 - Gastrofill Dergisi: Türk Gastronomisinin Zirvesindeki Yolculuğuna Devam Ediyor
08:34 - KADER YILDIZ USTA OYUNCU HALİL ERGÜN İLE BULUŞTU
12:03 - Uluslararası Girişimcilik ve Başarı Ödülleri 2024: Yılın En Prestijli Törenine Hazır Olun
Yüksek tansiyon, ağırlık sporları ve yüksek tuz tüketimi en büyük tetikleyicisi… Sinsi bir şekilde ilerleyen Aort Anevrizması ölümcül bir hastalık. Uzmanlar 40 yaş sonrası yapılacak tarama ve tetkik yöntemlerinin bu sinsi tehlikeden korunmanın en önemli yolu olduğunu ifade ediyor.
Vücudun en önemli damarının aort damarı olduğunu belirten Kalp ve Damar Cerrahisi Uzmanı Prof. Dr. Ünal Aydın,” Aort damarı kalpten çıkar ve göbek seviyesinde, bacaklara ana dalları verene kadar devam eder. Kollar, beyin; vücudun organları olan akciğer, dalak, böbrek gibi organların hepsinin kanlanması aort üzerinden sağlanır. Dolayısıyla aort anevrizması, aort damarının anormal bir şekilde genişlemesidir. Sadece genişlemesi değil,aynı zamanda damar-duvar bozukluğudur.” dedi.
40 yaşından sonra mutlaka bir karın ultrasonu yaptırın!
Aort anevrizmasının ciddi bir tehlike oluşturduğunu ifade eden Prof. Dr. Ünal Aydın, “Bu çok ciddi bir tehlikedir. Aslında uzun yıllar insanlar hiç farkına varmadan bu tehlikeyle beraber yaşarlar. Ta ki, bir gün ciddi bir sağlık sorunu yaşayana kadar. Dolayısıyla aort anevrizmasında en önemli erken uyarı sistemi, erken tanıdır. Genelde aort damar hastalıkları 50 yaş üzerinde daha net olarak ortaya çıkarlar. Fakat ailevi yatkınlık olan hastalarda, 40’lı yaşlarda, genetik bozukluğu olan hastalarda ise 20’li yaşlarda bile gözükebilir. Bizim 20’li yaşlarda bile ameliyat ettiğimiz hastalar var. Ama bunlar özel hastalar, bunlar bağ doku hastalığıyla beraber doğan insanlar. Dolayısıyla belli bir yaştan sonra kişilerin, bir karın ultrasonu yaptırarak aort damarı hakkında bilgi edinmesi, göğüs seviyesindeki için ise bir eko yaptırarak bunun hakkında bilgi edinmesi önleyici ve uyarıcıdır. Hiçbir semptomu yoksa da kişilerin 50 yaşlardan itibaren eko ve ultrasonla kontrol edilmesinde fayda var.” şeklinde konuştu.
Yüksek tansiyonu olanlar risk altında!
Yüksek tansiyonu olanların daha büyük bir risk taşıdıklarını ifade eden Prof. Aydın, “Yüksek tansiyon çok çok önemli bir risk faktörüdür. Eğer bir genetik altyapı, aort damarında dejenerasyona, genişlemeye bir meyil varsa hipertansiyon bunu hızlandıran en önemli etmektir. Hipertansiyonla birlikte kişiler eğer göğüs ağrısı, sırt ağrısı, bel ağrısı tarif ediyorlarsa ultrason ya da eko ile bakılmasında fayda var. Dolayısıyla bu hastaların önce tanısı sonra takibi yapılmalı. Kontrol edilemez bir şekilde büyüdüğünde ise tedavi aşamalarına geçilebilir. Hastaların kontrollü bir şekilde, hayati riskler yaşamadan acil ve yüksek riskli işlemlere maruz kalmadan tedavisi yapılabilir. Ama burada esas olan farkındalık ve taramadır.” ifadelerini kullandı.
Geç semptom veriyor, bundan dolayı tarama yöntemleri hayati öneme sahip.
Aort anevrizması ile ilgili belirtilere değinen Prof. Dr. Ünal Aydın sözlerine şöyle devam etti.
“Bunun en belirgin belirtileri; Göğüs seviyesinde sırt ağrısı ile kendini belli eder. Çünkü göğüs kafesinde sinir liflerinin dağıldığı yere oturur ve oraya basar. Dolayısıyla ağrıyla kendini gösterir. Karında ise bel ağrısı ile kendini gösterir. Hatta bu hastaların bir kısmı fizik tedavide, nörolojide, beyin cerrahisinde yıllar geçirirler. Dolayısıyla elimizi karnımıza koyduğumuzda bir kitle hissetmemiz, kalple beraber atan bir kitle hissetmemiz olasıdır. Ama bu his herkeste olacak diye bir şey yoktur. Bu ancak iyice genişlemiş ve bayağı büyümüş aort damarlarında ve de zayıf hastalarda olabilir. Hasta kiloluysa zaten bunu hissetmesi mümkün değildir. Dolayısıyla bu hastalarda taramadan niye bu denli önemle bahsettiğimiz ortaya çıkıyor. Bu hastalığı kişinin kendi kendine fark etmesi oldukça zordur. Vücutta saklı bir yerde olduğu için; gerek göğüste, gerek karında ve önünde başka başka organlar olduğu için çok fazla büyümeden hissedilmesi zordur. Aynı şekilde ağrı da çok büyüyüp bası yaptığında hissedilir. Bundan dolayı erken teşhis edilip hastanın yakın takibe alınması hayati önem taşır.
Tedavi süreci nasıl planlanır?
Önce hastalıktan korunmak için hastalığın bilinmesi lazım. Hastalık bilindikten sonra en önemli risk faktörleri olan kişinin genetik yapısı, buna meylinin olması ve yüksek tansiyon çok önemli faktörler. Hastanın yüksek tansiyonu kontrol altına alacak diyet yani beslenme tarzı, yaşam tarzı değişiklikleri yapması gerekir. Ayrıca ilaçlarını kullanıp yüksek tansiyonunu kontrol altına alması lazım. Göğüste ya da karın seviyesindeki genişleme yakın takip edilir. Eğer bu genişleme daha da ilerlerse, genişlemenin karakterine, anatomik yerine, çap oranına bağlı olarak karar verilir. Bu hasta karın seviyesindeyse ve bu bahsettiğim parametrelere uygunluk varsa stent yapılabilir. Bunlara uygunluk yoksa cerrahi işlem yapılabilir. Oradaki bozulmuş, dejenere doku çıkarılıp yerine aynı çap ve ebatta suni bir damar başarılı bir şekilde yerleştirilebilir.
Göğüs seviyesinde ise durum daha farklıdır. Kalpten çıktığı kesimde bir genişleme olabilir ve göğüs boşluğu içerisinde bir genişleme olabilir. Kalpten çıktığı yerdeki genişlemede kapağı da etkileyebilir, kalbin damarlarını da etkileyebilir. Dolayısıyla buna göre bir cerrahi yöntem seçilebilir. Göğüs seviyesinde yani toraks boşluğu dediğimiz seviyede ise yine çapı, yeri uygun ise stentle öncelikli olarak tedavi edilebilir. Ama bununla ilgili uygunluk yoksa o zaman cerrahi işleme geçilebilir.
Aort anevrizması patladığında hastanın kaç dakikası ya da kaç saniyesi var?
“Aorta nevrizması iki türlü patlıyor. Birincisi serbest duvar yırtılması. Burada dakikalar içerisinde hasta hayatını kaybeder. İkincisi ise aort üzerini kaplayan ince bir doku var, ama bu doku normalde gerginliğe karşı dayanıklı bir dokudur. Bu doku oradaki yırtılmayı kabaca sınırlar. Bu da sınırlı yırtılmadır. Sınırlı yırtılmada hastanın saatleri var ve tedavi merkezine gidip tedavi olmaya yetecek kadar bir süresi var. Dolayısıyla sınırlı yırtık olduğunda ve müdahale edildiğinde hastanın hayatta kalma ihtimali yüksektir, ancak serbest duvar yırtılması olduğunda hayatta kalma ihtimali düşüktür. Tamamen kan oradan akıp boşalır. Dolayısıyla hasta da dakikalar içerisinde hayatını kaybedebilir. Yırtılmaların çoğu sınırlı yırtılma şeklinde seyrediyor. Ama bunlarda bile hayati risk yine yüksek düzeyde seyretmektedir.
Ağırlık kaldıran sporcular risk altında!
Göğüs içi, karın içi basıncın yükseldiği durumlar, tansiyonun yükseldiği durumlar; aort anevrizmasında duvar stresini artıran, yırtılmasa bile duvardaki genişlemeyi etkileyen, genişlemeyi artıran ama aynı zamanda duvar zayıflamışsa yırtılmasını etkileyen faktörlerdir. Tansiyonu artıran, aort basıncını artıran, dolayısıyla göğüs içi ve karın içi basıncı artıran durumlardır. Bunlar ağır kaldırma, kabızlık, ciddi şekilde ıkınma ve hastanın tansiyonunu yükseltecek, yüksek psikolojik ya da fiziksel stres altında kalma. Aort duvarını genişletici ve yırtılmasına sebebiyet veren en önemli faktörler bunlardır. Riskli sporlar ise özellikle halterdir. Ağırlıklarla ilgili sporlar ciddi bir şekilde aort basıncını arttırıcı sporlardır. Normal insanların da spor merkezlerinde ağırlık kaldırmaya meyilli olduğunu görüyoruz. O kişilerin buna dikkat etmeleri lazım. Özellikle bir aile öyküsü olanlar, herhangi bir ultrason ya da ekoda aort çapında artış izlenenlerin bu sporlardan biraz daha sakınmaları iyi olur.
Aort anevrizmasının tuzla direkt bağlantısı vardır.
Beslenmenin çok önemli olduğunu belirtmiştim. Örneğin Türkiye’de yöresel olarak çok ciddi tuzlu beslenen yörelerde aort ortanevrizması ve yırtılma olayları diğer yörelere göre daha fazla görülmektedir. Yani tuzla direkt bir bağlantısı vardır. Yüksek tuzlu beslenme aort çapının genişlemesine ve aort duvarının yırtılmasına sebebiyet veren en önemli diyet faktörüdür. Tuzu mutlaka azaltmamız lazım. Türkiye’de normalde ortalama kişi başı 30 gram civarında tuz kullanılıyor. Bu çok yüksek bir rakam. Normalde 15 gramı geçmemesi gerekiyor. Maalesef çok yüksek tuzlu beslenme yaygın. Hele yöresel olarak bazı bölgelerde, yöresel beslenmelerde yüksek tuz özellikle kullanılıyor. Bu da aort hastalıklarının genişlmesine ya da yırtılmasına sebebiyet veriyor.”